Hristiyanlıkta Gnostisizm ve Reenkarnasyon inancı var mı?

Mahresi

Yeni Üye
Merhaba, Kutsal kitap reenkarnasyon ve karma hakkında ne der? Bu 2 kavramı kabul eden kendilerini gnostik hristiyan olarak tanımlayan bazı kiliselere rastladım. Temel olarak ise Gnostik Hristiyanlik tam olarak nedir? Katolik, Ortodoks ve Protestan mezheplerince neden sapkın olarak nitelendirilirler?
 

Solus Christus 

Moderatör
Merhaba,
Kutsal Kitap'ta reenkarnasyon, karma gibi inanışlar bulunmaz. Kutsal Kitap öğretisi bu tür öğretileri kabul etmez. Dolayısıyla bu tür inanışların hristiyanlıkta bir yeri yoktur. Dolayısıyla Gnostik Hristiyanlık diye bir kavram da yoktur. Çünkü hem Gnostik olup hem de Hristiyan olmanız mümkün değildir. Ancak kendisini bu şekilde adlandıran sapkın akımlar maalesef dünyada mevcuttur. Kendisini hristiyan olarak tanımlayıp, Kutsal Kitap öğretisinin dışında bir öğretiyi kabul ederek kendine rehber almış birçok akım mevcut. Bu akımlar kendilerini hristiyan, topluluklarını da kilise olarak adlandırabilirler. Ama bu onların gerçekten hristiyan olduklarını veya gerçek bir kilise olduklarını göstermez.

Gnostisizm, ilk üç yüzyılda ortaya çıkan yaygın bir sapkın bir inançtı. Kilise tarafından tehlikeli görülmüştü ve nitekim hala da tehlikelidir. Gnostiklere göre madde kötüdür, ruh ise iyidir. Buna göre ruhsallığın önemli olduğu ve bedenin bir süreliğine içinde yaşanması gereken bir zindan gibi olduğu öğretilmiştir. Madde olan her şey kötülüklerle dolu gösterilir ve ruhsal olan her şey iyi olarak gösterilirdi. Buna göre de bir Gnostik için sahip olduğu bedenden ve içinde yaşadığı bu dünyadan kurtulmak en büyük amaçtı.

Grekçe "gnosis" sözcüğü "bilgi" anlamına gelir. Dolayısyıla "Bilgiciler" olarak Türkçe'ye çevirebiliriz. Gnostik bilginler kendilerini gizemli bir bilgiye sahip olan kişiler olarak öne sürmüşlerdi. Ve bir insanın kurtulabilmesi için yalnızca bu gizemli bilgiyi anlayıp, sır olan bu gerçeklere ulaşması ile mümkün olabilirdi. Bu bilgi de yalnızca ruhsal açıdan üstün olan bazı kişilere verilirdi.

Eflatun (Platon) gibi filozoflardan etkilenen bu akıma göre fiziksel varlığımız, ruhsal varlığımızdan daha önemsizdi ve manevi hayat daha önemliydi. Buna göre fiziksel bedenimiz kötüyken, ruhsal yanımız bundan çok daha iyiydi. İlk yüzyıllarda bundan etkilenen bazı hristiyan düşünürler de bu sapkın öğretiyi kilise içerisinde Tanrı sureti hakkında düşünürken ele almış ve yaymaya çalışmışlardı. Dolayısıyla insanı fiziksel ve ruhsal yaratılış olarak ikiye ayırıyorlardı.

Oysa ki Kutsal Kitap'ı okuduğumuzda bizi fiziksel ve ruhsal yaratılış olarak ikiye ayırmıyor. İnsanoğlunun bir bütün olarak Tanrı'nın suretinde yaratıldığını söylüyor. Bu Tanrı'nın bizimkine benzer bir fiziksel bedene sahip olduğu anlamına gelmiyor. (Ancak Mesih, insan olup aramıza geldi ve geldiğinde fiziksel insan bedeni aldı.) Bunun anlamı Adem ve Havva bir bütün olarak Tanrı'nın benzeyişinde, Tanrı'yı yansıtmak üzeree varolmuşlardı. Tüm yaratılanlar içerisinde yalnızca insanlar Tanrı'nın yüceliğini temsil eden ve yansıtan varlıklardır.

Gnostikler maddeyi kötü olarak kabul ederler. Kurtulacak olan belirli "ruhsal" kişiler vardır diye düşünürler. Cinsellik ve evlilik söz konusu olduğunda da tutucu bir görüşe sahiptirler. Kadınları yaradılışın içerisindeki kötülüğün bir tür sebebi olarak gösterirler.

Elçilerin İşleri bölümüne baktığımızda 8:9-13 arasında adı geçen Büyücü Simun, eski geleneklere göre gnostiklerin önderi kabul edilir. Yine kilise tarihindeki en büyük sapkınlardan biri olan Markion da bu öğretinin etkisinde hareket etmiştir.

Hristiyanlık ve Gnostisizm arasında bir bağ yoktur ve bunu öğrenmek için ikisinin öğretilerini yanyana koyup karşılaştırmak yeterli olacaktır. Kurtuluş bilgelikle, iyi işlerle veya ilahi bir ruhsal bilgi edinme yoluyla kişiye gelmez. Kurtuluş yalnızca ve yalnızca İsa Mesih'e kurtarıcınız olarak iman etmek ile gelir. Nitekim Efesliler 2:8-9 ayetleri de bize iman yoluyla, lütuf ile kurtulduğumuzu söyler.

Gnostikler aynı zamanda İsa Mesih'in kişiliğinde de büyük bir sapkınlığa düşerler. Çünkü Mesih'in sahip olduğu bedenin gerçek fiziksel bir beden olmadığına, sadece fiziksel görünen ama aslında fiziksel olmayan bir beden olduğunu düşünür ve öğretirler. Bu tür bir inanış hem Mesih'in insan bedeni alarak günahlarımızı üzerine alışını reddetmiş olur, hem de çarmıhtaki kurtarışın içini boşaltır. Çünkü Mesih fiziksel beden alıp, tam olarak insan olmadıysa, o zaman sunduğu kurtarış da geçersiz olur. Mesih'in günahlarımızın bağışını sağlayabilmesi için tam ve gerçek olarak fiziksel bir insan bedenine sahip olması gerekiyordu.

İbraniler 2:14-17 14 Bu çocuklar etten ve kandan oldukları için İsa, ölüm gücüne sahip olanı, yani İblis’i, ölüm aracılığıyla etkisiz kılmak üzere onlarla aynı insan yapısını aldı. Bunu, ölüm korkusu yüzünden yaşamları boyunca köle olanların hepsini özgür kılmak için yaptı. Kuşkusuz O, meleklere değil, İbrahim’in soyundan olanlara yardım ediyor. Bunun için her yönden kardeşlerine benzemesi gerekiyordu. Öyle ki, Tanrı’ya hizmetinde merhametli ve sadık bir başkâhin olup halkın günahlarını bağışlatabilsin.

Bununla beraber fiziksel bedenimiz Tanrı'nın yarattığı bir bedendir ve kötü değildir. İlk olarak, fiziksel formumuz bir şekilde Tanrı benzerliğindedir. Kutsal Kitap'a baktığımızda bunu açık bir şekilde görebiliyoruz. Örneğin, Kutsal Kitap bize Tanrı'nın gözlerinden, görüşünden bahseder. Bizler de görebiliyoruz. Tanrı'nın işittiğinden bahseder, bizler de işitebiliyoruz. İnsanlar olarak hepimiz Tanrı'nın benzeyişini, Tanrı'nın suretini yansıtıyoruz. Aklımız var. Gerçekleri bilebiliyoruz. Duygularımız ve hislerimiz var. Karar verebiliyoruz. Bu kararlara göre davranabiliyoruz. İyiyi ve kötüyü, doğruyu ve yanlışı algılayabiliyoruz. Her birimizin diğer bireylerden farklı olduğunu, bir birey olarak kim olduğumuzu bilebiliyoruz. Bu gibi niteliklerimizin hepsi aslında Tanrı'nın suretinde olduğumuzdan dolayı kaynaklanır. Tanrı elbette bizden çok daha fazlasına sahip ve çok daha fazlasıdır. Ancak bizler de bir şekilde O'nun benzeyişinde olduğumuz için O'nu bazı eylemlerimizde yansıtıyoruz.

İkinci olarak, bizler sosyal varlıklarız. Çünkü diğerleriyle iletişim kuruyoruz, arkadaşlıklar ediniyoruz, ilişkilerimiz oluyor. Tanrı da kendi içinde, Üçlü Birlik olarak birbiriyle mükemmel bir ilişkiye ve iletişime sahiptir. Tanrı aynı zamanda diller ve konuşma aracılığıyla insanlarla iletişim kurar. Tanrı, insanları birbirinden kopuk varlıklar olarak yaratmamış, bize kendi suretini vererek toplumdaki çok çeşitli ilişkiler arasında uyum ve birlik oluşturabilecek şekilde yaratmıştır. Kişiler arası birliği özellikle ailemizde ve ruhsal ailemiz olan kilisemizde derin bir şekilde görmemiz mümkündür. Evlilik aracılığıyla aynı zamanda kadın ve erkek de birleşir, bir olur. Karı ile kocanın birliği geçici değil, ömür boyu sürmesi gereken bir bağdır.

Bazı ayetlerde, Tanrı ile halkı arasındaki ilişki, karı koca arasındaki ilişkiye benzetilmektedir. Bu cinsel olarak Tanrı ile aramızda olan bir ilişkiyi göstermiyor. Bunun anlamı Tanrı ile insan arasındaki ilişkinin yakınlığını göstermesidir. Tanrı'nın halkını çok yakından tanıdığı ve birbirlerine yakın bir bağlılığa sahip olduğu anlamına geliyor. Aynı zamanda Tanrı'nın insanlardan zevk aldığını da gösterir. (Yuhanna 14:15-17; 15:26; 16:7-11) Tanrı her bir insanla ilgilenir. İnsanlar hem birey olarak hem de topluluk olarak Tanrı'nın niteliklerini yansıtırlar.

Esenlikler dilerim,
Solus Christus
 
Yeni Konu Aç | Soru Gönder Yeni konu başlığı oluşturmak için tıkla!
Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı’yla birlikteydi ve Söz Tanrı’ydı. Başlangıçta O, Tanrı’yla birlikteydi. Her şey O’nun aracılığıyla var oldu, var olan hiçbir şey O’nsuz olmadı.
(İncil, Yuhanna 1:1-3)
Üst