İncil ne zaman, nasıl ve kim tarafından yazıldı?

Solus Christus 

Moderatör
İncil adıyla bilinen Yeni Antlaşma ya da bir diğer adıyla Yeni Ahit kitabı Mesih'i görmüş, O’nunla karşılaşmış veya O'nun öğrencileri tarafından yönlendirilmiş kişiler tarafından, Kutsal Ruh’un yardımıyla, Tanrısal Vahiy ile kaleme alınmıştır. Bu yazılar birinci yüzyılının sonundan önce yazılmıştır.

Bu yazımda Kutsal Kitap kanonundan bahsedeceğim. Kutsal Kitap Kanonu dediğimizde bu resmi olarak kabul edilmiş kitapların listesi anlamına gelir. Kanon sözlükte 'cetvel' ve 'ölçü' anlamına gelir. Orijinali Grekçe'den gelen bu sözcük standart ölçü, kural anlamındadır. Öncelikle bilmemiz gereken şey bu kitap listesinin zaten ilk kilise tarafından yazıldıktan sonra kabul görmüş olmasıdır. İkinci yüzyılda Matta, Markos, Luka ve Yuhanna müjdelerinin yanı sıra, Elçilerin İşleri, Pavlus’un on üç mektubu, 1.Petrus ve 1.Yuhanna mektupları da herkes tarafından kabul ediliyordu. Irenyus, Murataryan Kanonu ve diğer kilise babalarının yazılarının içerisinde bu kitaplar kabul görmüştü. Geriye kalan diğer kitaplar ise daha az yaygındı.

İZNİK KONSEYİ İNCİL SEÇMEK İÇİN Mİ TOPLANDI?
Yeni Ahit kitabı, yani İncil hakkında Türkiye’de maalesef birçok kişi çeşitli yalanlar duymakta, okumakta ve maalesef bunlara sorgulamadan inanmaktadır. Bu konuda ortaya atılan yalanlardan belki de en yaygını 325 yılında toplanan İznik Konseyi’nde papazların bir yığın İncil’den dört tanesini seçip, diğerlerini yok etmeleri şeklinde anlatılan hikayedir. Bu iddianın tarihsel olarak hiçbir dayanağı olmadığı gibi aslında tarih bilgisi olan herkes için de oldukça saçmadır.

Ülkemizde sanılanın aksine İznik Konseyi’nin kitap seçmek, kitap belirlemek gibi bir amacı kesinlikle yoktu. Bu konseyin toplanmasının amacı “İsa’nın Tanrı doğası” idi. O dönemde Aryusçuluk gibi birçok sapkın yeni fikirler ortaya atılmış ve Tanrı sözüne aykırı olan yeni fikirler imanlılar topluluğunun arasına sokulmaya çalışılmıştı. Dolayısıyla artan sapkın öğretilere karşı konsey bu konu hakkındaki teolojik anlaşmazlıkları çözmek ve kilisedeki insanların kandırılmasını önlemek için toplandı.

Bu konudaki diğer bir iddia olan İsa Mesih’in Tanrılığının bu konseyde kabul edilmiş olması iddiası da son derece yanlıştır. İsa Mesih’in Tanrısal doğasının kabul edilmesi bu konseye dayanmıyor, zira Mesih yeryüzünde yaşadığından beri O’nun Tanrı sıfatına sahip olduğu zaten kabul edilmekteydi. Kanonun nasıl oluştuğunu gördüğümüzde zaten 325 yılında bu kitapları yok etme veya değiştirme gibi bir şansın olmadığını görürüz. Çünkü o yıla kadar zaten kanon –yani elimizdeki İncil bölümleri- kabul görmüş ve Tanrı sözü olarak topluluklar arasında yayılmaya başlamıştı.

KANON’A DÂHİL OLAN KİTAPLAR
Kanon'a dâhil olacak kitapların listesini kilise belirlememiştir. Kilise, Tanrı Sözünü tanımış, keşfetmiştir. Dolayısıyla bu kitaplar kilise tarafından Tanrı Sözü olarak kabul edildiği için Tanrı Sözü olarak kabul görmemişlerdir. Ancak tam tersi, Tanrı Sözü oldukları için kilise tarafından kabul edilmişlerdir. Dolayısıyla bu kitapların bir araya gelişini düşünürken, bu ayrımı iyi anlamak gerekir. Aksi takdirde kilisenin bazı kitapları Tanrı sözü olarak seçtiği yanılgısına düşebiliriz.

Bu kanon oluşurken geçen süre 300-500 yıllık bir zaman dilimi değildi. İlk yüzyılda Yeni Antlaşma kanonu zaten tamamlanmıştı ve o dönemin kilise önderleri ve toplulukları tarafından Tanrı Sözü olarak kabul ediliyor, okunuyordu.

Havarilerden sonraki dönemde diğer kiliseleri ve imanlıları teşvik etmek için yazılmış birçok mektup da bulunmaktadır. Ve bu mektuplar Yeni Antlaşma'danbirçok alıntı ayet içermektedir. Kabul edilmiş kanona ait en eski Yeni Antlaşma listesini Atanasyus 367 yılında sunmuştur. Bu liste ile elimizdeki liste tamamen aynıdır. Atanasyus'un kiliselere yazdığı mektup şöyleydi: “Aynı şekilde, Yeni Antlaşma’nın kitapları hakkında konuşmak ne sıkıcıdır ne de usandırıcı. Bunlar Matta’nın, Markos’un, Luka’nın ve Yuhanna’nın tanıklıkları, arkasından Elçilerin İşleri ve Mektuplar (Katolik olarak adlandırılan); Yakup’un bir tane, Petrus’un iki tane ve Yuhanna’nın üç tane ve bunlardan sonra bir de Yahuda’nın olmak üzere toplam yedi adet mektuptur. Bunlara ek olarak; Pavlus’un da şu sırayla yazılmış tam on dört mektubu vardır: İlk olarak Romalılar’a, sonra Korintliler’e iki tane, bunlardan sonra Galatyalılar’a, sıradaki Efesliler’e, arkasından Filipililer’e, Koloseliler’e, hepsinden sonra iki tane Selanikliler’e ve İbraniler’e ve tekrar iki tane Timoteos’a, bir tane Titus’a ve son olarak da Filimun’a. Hepsinden sonra bir de Yuhanna’nın Esinlemesi vardır.”

Atanasyus'un listesinin yayılmasının ardı sıra birçok kilise babasının da bu kanonda yer alan 27 kitabı tarif ettikleri, kitaplardan bahsettiklerine dair yazılı kaynaklar mevcuttur. İ.S. 393 yılında Hippo Kilise konseyi yeni antlaşmada yer alan 27 kitabın listesini beyan etti. Bunun ilan edilmesinin sebebi sahte yazıların ve öğretilerin sahte peygamberler aracılığıyla yayılmasını önlemekti.

Kitapların kabul ediliş zamanlarında Kitabı yazan Tanrı, bir araya getirilmesinde de etkili oldu. Kutsal Ruh'un yardımıyla, kendisini izleyen kişileri yönlendirmiş ve bugünkü halini almasını sağlamıştır. Kutsal Kitap'ın içerisinde kitapların birbirini desteklemesine örnek olarak Pavlus'un 1.Timoteos 5:18'de Luka'nın kitabını Kutsal Yazı olarak nitelendirdiğini ve örneklediğini görürüz. Petrus'un 1.Petrus 3:15-16'da Pavlus'un yazılarını kabul ettiğini görürüz. Yazılmış olan bu kitaplar kiliseler tarafından birbirlerine gönderiliyordu. (1.Selanikliler 5:25)

ELÇİSEL ÖĞRETİNİN ÖNEMİ
Tüm bölümlerin Elçilerin öğretisine uygun oluşu önemli bir kriterdi. Elçilerin İşleri 2:42 ayetini okuduğumuzda Yeruşalim'de bulunan kilisenin kendisini "elçilerin öğretisine" adadığını görüyoruz. Dolayısıyla Elçilerin yetkisinin bu dönemde imanlılar topluluğu tarafından kabul edildiğini anlıyoruz. Ancak buradaki Elçisellik kavramı nedir? Yeni Antlaşma kitaplarının tümü Elçiler tarafından yazılmamıştır. Markos, Luka, Elçilerin İşleri, İbraniler, Yahuda ve Yakup bölümlerinin yazarları Elçi değildi. Ancak bu bölümlerin tümü Elçisel Öğretiye uygun olarak kaleme alınmış kitaplardı. Elçi sıfatına sahip olmadıkları halde bu kişiler Tanrı’nın kendilerine verdiği vahiy aracılığıyla bu müjdeleri ve mektupları kaleme aldılar.
Bilmemiz gereken diğer bir nokta ise, Elçilerin yazdığı tüm mektupların kanona dâhil edilmediğidir. Yalnızca Tanrı vahyini içeren ve Tanrı’nın kanon içerisinde bulunmasını uygun gördüğü bölümler kanon içerisindedir. Zira 1.Korintliler 5:9 ve Filipililer 3:1 ayetlerini okuduğumuzda Elçi Pavlus tarafından yazılmış olan başka mektupların da olduğunu görüyoruz. Ancak bu mektuplar kanona dâhil değildir, hatta elimizde bile değildir.

Kilise Elçilerin öğretisinin temeli üzerinde inşa edilmiştir. Bu en merkezi nokta burada Efesliler 2:20 ayetinde görülüyor. Mesih’in kilisesi peygamberler ve elçilerin temeli üzerinde inşa edilmiştir. Kilise mecaz olarak bina şeklinde tasvir ediliyor. Ve Mesih’in de bu binanın köşe taşı olduğu açıkça belirtiliyor. İnanlılar bu kilise temelinin üzerinde yükselen diri taşlardır. Ancak bu bina ne kadar yükselirse yükselsin temel her zaman aynı kalır.
Efesliler 2:20 “Elçilerle peygamberlerden oluşan temel üzerine inşa edildiniz. Köşe taşı Mesih İsa’nın kendisidir.”

Mesih bir defa günahlarımız için çarmıhta öldü, tekrar bunu yapması gerekmiyor. Ve tıpkı bunun gibi kilisenin temeli de bir kez Elçiler aracılığıyla atıldı ve tekrar bir kilise temeli atılması gerekmiyor.

Diğer bir nokta ise, Efesliler 2:20’de “elçiler ve peygamberler” diye yazıyor. Bu ayetteki peygamberler Eski Antlaşma’daki peygamberler değildir. Pavlus, Yeni Antlaşma’daki peygamberler hakkında konuşuyor. Efesliler 2:11-22 ayetleri de Yeni Antlaşma’daki kilise hakkında konuşuyor. Yeni Antlaşma’daki kilise içerisinde peygamberler vardı. (Elçilerin İşleri 13:1; 15:32; 21:9, 10; 1.Korintliler 12:28, 29, 32,37; Efesliler 3:5; 4:11; 1.Selanikliler 5:20; 1.Timoteus 4:14). Bunu iyi olarak anlamamız kanonun nasıl oluştuğu hakkında bilgi sahibi olmamız için önemlidir.

PEKİ ELÇİLER KİMDİR? KİMLERE ELÇİ DENİR?
Elçiler, Mesih’in temsilcileriydi. Grekçe olarak “Apostolos” kelimesi kullanılır. Bu kelime “gönderilmiş olan” anlamına gelir. Mesih’i gözüyle görmüş olan temsilciler olarak orada bulunuyorlardı. 1. yüzyıldaki Yahudilik içerisinde bunun için şu İbranice kelime kullanılmıştı: “Şaliyah”. Bu kelime de ‘yasal olarak, vekâlet verilerek gönderilmiş olan temsilci’ anlamına gelir. Bu durumda Elçiler ellerinde otorite bulunan, yetki sahibi kişilerdiler. Bir kişinin Elçi olması için İsa’nın hizmetlerini gözüyle görmüş ve bunlara tanık olmuş olması gerekmektedir.

İbraniler 3:1-2 ayetlerinde Mesih’in Tanrı’nın elçisi olduğunu okuyoruz. (İbraniler3:1-2 - “Bunun için, göksel çağrıya ortak olan kutsal kardeşlerim, dikkatinizi açıkça benimsediğimiz inancın elçisi ve başkâhini İsa’ya çevirin. Musa Tanrı’nın bütün evinde Tanrı’ya nasıl sadık kaldıysa, İsa da kendisini görevlendirene sadıktır.”) Ve Mesih de öğrencilerine bu elçilik görevini veriyor. Bu doğrultuda bir Elçiler ve Mesih arasında bir paralellik görüyoruz. Galatyalılar4:14’de Pavlus kendisinin Mesih gibi kabul görüldüğünü belirtiyor. Yeni Ahit kilisesinde bir elçilik görevinin var olduğunu görüyoruz. (Galatyalılar4:14 - “Bedensel durumum sizin için çetin bir deneme olduğu halde beni ne hor gördünüz ne de reddettiniz. Tanrı’nın bir meleğini, hatta Mesih İsa’yı kabul eder gibi kabul ettiniz beni.”)

1.Korintliler 15:8 ayetinde okuduğumuz üzere Pavlus’untüm Elçiler arasında en sonuncusu olduğunu görüyoruz. Pavlus, göreve getirdiği Timoteos’dan ise varisi olarak bahsediyor. Ancak Timoteos için hiçbir zaman elçi sıfatını kullanmadı. Buradan Elçilik görevinin devredilen veya bir şekilde sahip olunabilen bir görev olmadığını anlıyoruz. Elçilik görevi son Elçi olan Pavlus ile son buldu.

Tüm bu anlattıklarımızın sebebi Elçilik görevinin varoluş sebebini doğru şekilde bilmektir. Bir kişinin Elçi olabilmesi için Mesih’e kendi gözleriyle tanık olmuş olması gerekir. Çünkü bir Elçinin en büyük görevi Mesih hakkında tanıklık vermektir.

SONUÇ OLARAK
Kilise kanona dahil olan kitaplar için nasıl kabul edilip edilmeyeceğine dair herhangi bir kriter belirlemedi. Yeni Ahit kitabı kendi kendini doğrulamakta ve onaylamaktadır. Yeni Antlaşmayı ispatlamak için eğer dışsal bir etken varsa, bu onu Yeni Ahit kitabından daha üst bir yetkiye sahip duruma getirir. Dolayısıyla bu Yeni Ahit kendi kendini onaylamakta ve bunun tek ispatı Tanrı’nın Sözü ve Tanrı’nın tarih içerisinde bunu kanonu oluşturmuş ve kabul ettirmiş olmasıdır. Kanondaki tek otorite Tanrı’dır. Tanrı Sözünü Tanrı dışında onaylayacak daha büyük bir otorite yoktur.

Bu kitapları, Yeni Antlaşma’yı bir araya toplayan kilise değildi. Tanrı, Ruh'u aracılığıyla kendisi kitaplarının bir araya gelme sürecini yönetti ve kiliseye bu kitapları kabul ettirdi. Tanrı bu kitapların bir araya gelmesi aşamalarının tümünü yönetti ve resmi listenin oluşmasını sağladı. Kilise de bu kitapların varlığını, kanonun varlığını fark etti ve Tanrı sözü olarak benimsedi. O zaman şunu net bir şekilde söyleyebiliriz ki hem kitabın yazılış süreci hem de biraraya gelmesindeki süreç insanların çabasıyla değil, Tanrı'nın doğrudan müdahalesi sayesinde olmuştur.
 
Yeni Konu Aç | Soru Gönder Yeni konu başlığı oluşturmak için tıkla!
Çünkü Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, biricik Oğlu'nu verdi. Öyle ki, O'na iman edenlerin hiçbiri mahvolmasın, hepsi sonsuz yaşama kavuşsun. (İncil, Yuhanna 3:16)
Üst